Thursday, August 30, 2012

Tahta parçalarından kıymık batar aman ha

İldenhuş Eren Köse, tahta parçalarıyla oynama aşkı yüzünden iltahaplanan işaret parmağını bir Salı sabahı kaybetti. Yerel aneztezi ile olacağım diye tutturduğu ameliyatı öyle yapmayı reddetti doktorlar. Ayılmaya başladığında "hiber, estermin, eklenek, ebir ebir ebir..." gibi kimsenin ne olduğunu anlamadığı şeyler söyledi durdu. Kendisi de hatırlamadı sonra. 71 yaşındaydı. 76 yaşında şimdi.

Monday, August 6, 2012

Kil açınız.

?erzellenler'in kil açmaya başladığı günlerdi. Yıllardır 'Senden bi bok olmaz' kıvamında bakan babasının gözleri şaşkınlıktan büyüdü mü, fal taşı gibi mi açıldı, rivayet çoktur.

Kıvrım kıvrım, renk renk, boy boy objeler, kopçalar, sürüngenler ve aşırı mevzun memeler tuhafın acayibi bir Bosch tablosu gibi duruyordu kaldırımda. İlginç olan şu ki, hava kararıp sokak lambaları yandıktan sonra bile Her?ellenler toplamaya gerek görmüyordu sergiyi. Daha da ilginç olan şu ki, gidip yatsa veya meyhanelerde sürtse dahi, şoparlar ve hurdacılar dahil kimseler elini sürmüyordu kıvrım kıvrım, renk renk, irili ufaklı benzersiz hayvanlar, eşya kılıklı çarpık nesneler, rüyadan kaçmış örgütlü akıl mıcırlarına.

Derken bir gün bir kazık araç durdu serginin hemen berisinde. Şoför kılıklı koruma (koruma görevli zebani bozması) kapıyı açtı. Yemin ediyorum filmlerdeki gibi iki mis bacak in in bitmedi. Bakın benim bacaklarım ne kadar güzel, ne kadar arzulanıcı, ne kadar bakımlı vs anı mahalledeki insanların zihninde cinsel suçlara göz kırptı.

Bacakların bitiştiği beden, allahı var, başka gösterilere 52 haftalık dizi yaptırabilirdi ama konumuz bu değil.

?erzelle?ler görmedi bile. Yani o an görmedi. Elindeki Dick Tracy kitabını milyonuncu kez incelemekteydi. Kadınsa sergiyi oracıkta yiyecek gibiydi.

İşte o ara çıktı 'senden bi bok olmaz' kıvamını çoktan bırakmış babası, 'of, bu ne ya' bakışlarıyla ortaya...

Ellerini ovuşturmadı ama ovuşturacak olsaydı, ovuşturduğu, elleri olmayacaktı.

Saturday, August 4, 2012

Zorunlu

Zorlanıyor işte.

Norm boğuculuğunun eninde sonunda gelip dayanacağı yere dayandığını görmeye dayanamıyor.

Basıyor kitapların kapaklarına. Uzanıyor uzanabildiği kadar uzağa. Uzamıyor ancak süreler. Sürüp giden sadece bun.

Zorlanıyor.