Monday, January 30, 2012

aint no color like the blues

Love me till i'm old and grey diyor blues parçası. adam bi dertli ki yani o kadar olur.
i don't know why diye devam ediyor ama niyesi belli değil çünkü arası kopuk.
yerini biri alacak diye korkuyormuş çıkardığım kadarıyla.

elyevm, hadise bir kopuşukluktur ki essahtan fecidir.

Nedensiz

Nedensiz Metinler ne densiz metinler. Neden Siz Metinler de diyebiliriz aslında.

Sunday, January 29, 2012

Dağlar kime ne

...ki sana diye başlardı lafa, sinir olurdum olmaz derdim böyle başlanmaz kuralı var...

Dağlardan aşağı soğuk soğuk indikçe sular, bir de koku çıkarır siz bilmezsiniz, işte onun tadı yoktu bu içimi daraltan düşünce kıymıklarında.

Kim ne derse desin takma kafana takılma diyebilmenin güzelliği de vardır o dağlarda.

Siz bilmezsiniz.

Huşû

Az sonra tan ağaracak ve iki huşû geçtikte alaca ca'adiye kuşunu salacaklar.

Aymayacak önce, sarsak atacak kendini dışarı hele bir; pırrrt savrulup bi şaşkın kanat, konacak ilk dala amma yakınsak yine de. Ha desen tutarmışın gibi.

Ca'adiye'nin gözleri o başa göre iridir, görsen. Kara bakar, kapkara. Ağarmasa tan, kapkaranlık alır seni de içine beni de.

İki huşû... Eskiden beri bilinir ki, tekindir.

Saturday, January 28, 2012

M.Z.

Büyük sualtı petrol yataklarına ilişkin mektuplara cevap yazmak ana görevimdi.

Standart bir tarzın çeşitli versiyonlarından oluşan cevap metnini her seferinde yeniden yazar, işi bilgisayarda saklanan birkaç şablona bırakmazdım. Büyük bir yazarmışım da romanın veya oyunun diyaloglarını yazıyormuşum edasıyla, işimi ciddiye alırdım.

Mine Zingüldeşş'in mektubunu uzun zaman yanımda taşımama karşın, ne yazacağımı bilemedim.

Takla alkışına zaman

Renkler ve kelepçeler ayağına uyum sağladıysa, çek ipini gitsin. Kaba bir hesapla cengaverin atından inip çalının arkasında abdest bozması nerden baksan üç ila beş tarantula taklasına alkış tutturacak zamanı sağlar. Senin böyle bir hengamede yolun hangi tarafında durduğunun ne önemi mi var?

Var diyorsam var işte. Ama arşın endaze hesap çıkar dersen tekmeyi yersin bi tarafına. Taraf ne tarafmış boylece idrak edersin de, idrarını şaşırırsın altına kaçırırsın tekmenin azametinden.

Atını bağladıysa çalıya, kes. Bağlamadıysa, pes, dikkatsizliğine yanacaktır ve çok başı ağrıyacaktır.

Wednesday, January 18, 2012

Kubbeler, yarım kubbeler.

Bazıları yüzyıllar önce yarım kalmış 8-9 kubbenin birbiriyle trigonemetrik ilişkisini, yarım çember yapmış evkadınlarına kanıtlamak için ayağa kalktım. Ayaklarımın, akıp giden buz gibi bi derenin içinde olduğunu gördüm. Çakıllar ne kadar güzel parlıyordu. Kırmızı, yeşil, mor ve mermer. Kubbeler boşuna yarım kalmamış olmalıydı. Şaziment bir adım attı, suda yanıma geliyordu her nedense. Kayacak diye düşündüm. Kaydı düşündüğüm gibi veya düşündüm diye. Bana sarılacak diye düşünmemeye çalışıyordum ki düşünmemeye çalıştığımı farketmiş gibi kollarını kullarını kucaklamak isteyen bir kraliça edasıyla açmış ama gözleri pırtlak ve yüzü acı çekerken boynuma atıldı. Arka üstü düşmeye başladım. Şaziment üstümde. Taşlar ve su altımda. Şaziment'in gözleri veya en azından göğüsleri güzel miydi, hatırlamaya çalıştım... Kubbeler boşuna yarım kalmamış olurdu bari.

Monday, January 16, 2012

Nöbetçi mi?

Sizin canî gelmemiş, nöbetçi tacizci verebiliriz ama...

Friday, January 13, 2012

Mülküne acemiler feda

Cühela yemezse de yeminden,
         gün bakî.

Deminden dümbelek
     yapsak ne lazım gelir.

Bir cırt solundayız aklın da,
oy,
     bize kaybettirse de bu durum oy.

Thursday, January 12, 2012

Mmmm. Vrrrrr.

Kafamda körulcanlar var ona göre!


Boz bulanık yap-boz

Karamsarlığa gerek yoktu belki ama böyle bir film de yapılmamıştı. Yapılmazdı. Kim kem küm yapsındı böyle bir kusturucu çirkinlikte hatta pislikte görüntüleri olan bir işi? Hem zombi fırtınasının etkileri gibi görülmesinin önünü almanın hiçbir imkanı yoktu.

(Bu noktada, pandispanyanın hani o tipik kahverengileşmiş üst (ve alt?) kabuğu vardır ya? Kabuk bile denemez belki işte o. Onun yumurta kokmayanını severim ben demenin ne yeri ne gereği var sanırım.)

Akasyalar açmıştı. Şarkının akasyalar açarken diyen bölümü hasıl olmuştu yani. Kadın şarkısı diye biz iz bırakmış bende nedense. Sende de öyle mi acaba diye sorsam kim üstüne alınır bilmem. O sünnet düğününe gidip, o şarkıyı o zaman dilimi içinde dinleyip de üzerinde düşünmüş hangi maniak (evet maniak) var ki? Akasyalar açmıştı abi. Sivrisineklerin ve tatarcıkların evlerde hâlâ flit makinesinden püsküren tuhaf DDT ile yok edilmeye çalışıldığı günlerdeydik sanki. Sanki değil düpedüz. Tasarruf bonolarının toplandığı kıytırık bürolar bile yaygınlaşmamıştı henüz. Girişimcilik lafının icat edilmediği bir dönemde girişimcilik ölçeğindeydi hani.

İşte her neyse, bubrak sorunlarının neden olduğu (bu hesapça bundan sonra gelecek şeyin 'çünkü' olması gerekecek herhalde) sorunum yetersizliği, adamların ve kadınların ve hatta bebelerin yüzlerine, boyunlarına şankrın allahı dozunda vurmuştu.

Penicilin, kilermeni, saksağan pembesi, kereviz gülleri güllacı ve sair attariye her nasıl uygulanırsa pardon tatbik edilirse edilsin, şifa bulmaları, Şifa Hamamını bulmaları ve peri kızına yalvarmaları kadar kolay olmayacaktı, olmadı da.

Tümü tümeni ellerinde baltalar, şık şık eden nalçalar ve yarım yenmiş kalçalar olduğu halde, ne kadar uzakta olduğunu bilmedikleri hatta olduğunu bile bilmedikleri sınıra doğru sallana sallana, salhanelerden geçe geçe, osura tosura gitmekteydi buna gitmek denirse. Ne denirse densin, kim ne derse desin daha doğrusu, böyle bir film yapılmazdı dedik ya.

Demez olaydık.

Helevizyon kanalları kanal tedavisi gerektirmeyi geçmiş bir lepra kolonisi olarak sabah akşam o tümeni tumanı ve gümanı oluşturuyor işte.

Bir bokluk var bu işte, işte.

Ondan yani.

Wednesday, January 11, 2012

Baş, kış

Dönüldü başa, girildi kışa...

Fikirlerimi evlatlık vereceğim

Sık sık sözü kesilen adam, can kaybından ölecekti.

Gördüğüm zulüm üzerine, fikirlerimi evlatlık vereceğim ve mirasımdan mahrum edeceğim, dedü.

Friday, January 6, 2012

Kızarsın diye

-Şendanî bulanışların taf...
-Kızarsın diye.
-Ekmek mi?
-Hayır, sen.

Tuesday, January 3, 2012

Güverte, güvertede.

- Argosso, yemeğini bitirdin mi?

- Niye, martılara mı vereceksin bitirmediysem?

- Bacağını keseceğim!

Sunday, January 1, 2012

Anzar otunun encamı inayeten ıslatmaya bakar

Kalk bakalım kara anlık güzlerin delikanlısı -veya delik anlısı da diyebilirim- ve getir şu üç ayılardan beri içilmedik anzorotu.

Anzor otu diye bir şey yok ancak bu arada.

An cak.

Cakalı bir etüketü varımış. İnayeten damlatacak mısın kurak ruhlarımızın ancak veya anında curulması sağlansın.

Curulmak ha? Curak yani. Kurak - curak.

Olurumuş da.